abdullah naci

rus romanı karakterleri gibi yaşıyoruz. karanlıkta işe gidiyoruz, geçim sıkıntısı çekiyoruz, bağışıklığımız zayıf olduğu için sık sık hastalanıyoruz, bir paltoya bir tomar para ödüyoruz ve tek umudumuz şans oyunları.

özgürlük, tivit attıktan sonra kapı çalındığında, gelenin polis olduğunu düşünmek değil, ptt kargo çalışanı olduğunu bilmektir.

bekir develi, kahkaha atarak dönüyor. ikbal gürpınar, suratındaki kızarıklığı uf oldu diye abarta abarta anlatıyor. aktroller, nasıl dünya lideri olduğumuza dair hikayelerle oyalıyor tabanı. gazze'de çocuklar öldürülmeye devam ediyor. burası ortadoğu.

cübbeli hoca, cübbesiz hoca. dinci yobaz, laikçi yobaz. sakallı sabit fikirli, sakalsız sabit fikirli. allah ile aldatan, atatürk ile aldatan. yeşil bağnaz, kırmızı bağnaz. sağ twix, sol twix.

eğer görev süresini doldurup kenara çekilen siyasetçi görüyorsanız avrupa'dasınız; eğer siyasetçinin eşini, çocuğunu, damadını, eniştesini, kayınpederini, torununu konuşuyorsanız ortadoğu'dasınız.

çok sıradışı bir ekonomi yarattılar gerçekten. 1 milyon lira çok büyük bir para mesela, sahip olunca da bir ev bile alamayacağın kadar küçük bir paraya dönüşüyor hemen. bir şeyi kaç liraya alırsan al pahalı geliyor, kaç liraya satarsan sat zarar ediyorsun. iktisat bilimi çaresiz.

üç mesele:

✓ eğer bir topluma hak gördüğünüzü, başka bir toplumdan esirgiyorsanız ikiyüzlüsünüz.
✓ eğer yanınızdaki zulme ses çıkarmıyor, uzaktaki zulme karşı aslan kesiliyorsanız ikiyüzlüsünüz.
✓ eğer zalimin ve mazlumun kimliğine bakarak pozisyon alıyorsanız ikiyüzlüsünüz.

bir an önce yasaklanması gereken bazı ilkel alışkanlıklar:

✓ düğün konvoyu
✓ askere uğurlama konvoyu
✓ seçim konvoyu
✓ cumhurbaşkanı, siyasi parti başkanı, vali, belediye başkanı ve benzer idareci konvoyu
✓ konvoy

sorgulanamayan, eleştirilemeyen, tartışılamayan, kayıtsız şartsız itaat edilen her yapı tarikattır, cemaattir. dini olmuş, seküler olmuş fark etmez. tepesinde hoca olmuş, şeyh olmuş, gavs olmuş, üstad olmuş, reis olmuş, paşa olmuş, başbuğ olmuş, ulu önder olmuş fark etmez.

allah'ım...
sen ülkemizi dava adamlarından, sınırlarımızı büyük resmi görenlerden, ormanlarımızı ve sahillerimizi itibardan tasarruf etmeyenlerden, paramızı ekonomistlerden, şehirlerimizi mega projelerden, tarihi eserlerimizi restorasyon çalışmalarından koru.
amin...

sosyal medya beyinlerimizi çöplüğe çeviriyor. her gün binlerce gereksiz görüntüye, gürültüye, yüze, popoya, memeye, göbeğe, makyaja, yemeğe, aptalca şakaya, gerzekçe lafa, cıvık ilişkiye maruz kalıyoruz. bilgiçlik var, bilgi yok. slogan var, söz yok. kalabalık var, insan yok.

şark bülbülü filmine çevirdiler koca memleketi; sesimizi çıkarsak köyden kovuyorlar, sesimizi çıkarmasak marabayız.

markette limonun, şeftalinin, üzümün fiyatını görünce canım sıkıldı; sosyal medyaya girip dünyaya nasıl diz çöktürdüğümüzü gösteren trt dizilerinin fragmanlarını görünce sıkıntım geçti. belki meyve alamıyoruz ama dünyayı fethediyoruz.

sevdiği liderin, şeyhin, yazarın, bilim adamının hiç yanılmayacağını düşünen, onun en aptalca görüşünü bile "öyle demek istemedi" diye düzeltmeye çalışan, "sizin onu anlamaya ilminiz yetmez" diye çıkışan, kraldan çok kralcı bir kafa var bu ülkede. en büyük imtihanımız bu kafa.

"dam üstünde un eler, tombul tombul memeler" türküsü eşliğinde halay çeken bir toplumun, öpüşme sahnesini ahlaksız bulması çok ilginç. "allah ete kemiğe büründü, mahmut diye göründü" lafını normal bulan bir toplumun, "ene'l hak" felsefesini sapıklık olarak görmesi çok acayip...

ömer hayyam, "ırmaklarından şaraplar akacak diyorsun, cenneti ala meyhane midir" şiirini bugünkü türkiye'de yazsa, dini değerlere hakaretten tutuklanırdı. gustav klimt, "öpücük" adlı resmini bugünkü türkiye'de çizse, müstehcenlik suçundan hapse girerdi. adamlar çok şanslıymış.

türkiye'de belediyecilik; yandaşa ihale bağlama, arsa kapma, rant kapılarını tutma, eşi dostu ballı maaşlarla besleme, kısaca "malı götürme" makamı haline getirmiştir. sağ, sol, dindar, laik fark etmiyor. ilçe belediyesinden büyükşehire kadar böyle. genel bir operasyon şart.

az ötede yemen'de çocuklar açlıktan ölüyor. az bu tarafta gazze'de çocuklar bombalar altında can veriyor. bacımız da kâbe manzaralı odasında "ibadetin" tadını çıkarıyor. vay be!

bu pırıl pırıl gençler, gazze'deki el-muhtarifin futbol takımın oyuncularıydı. bu gençlerin hiçbiri yaşamıyor artık, çünkü israil hepsini katletti. bu bir savaş değil; bu, dünyanın en vahşi, en barbar, en aşağılık soykırımlarından biridir.

ekmek çalarsan hırsızlık, milletin vergilerini çalarsan girişimcilik, milletin geleceğini çalarsan siyaset yapmış oluyorsun. suç büyüdükçe ceza küçülüyor.

12 eylül başarısız olsa kenan evren asılacaktı muhtemelen. darbe başarılı olunca "kahraman" oldu. binlerce yazar, sanatçı, gazeteci ve akademisyen darbecilere teşekkür edip bağlılığını bildirdi. darbe anayasası rekor oyla "evet" aldı. toplumların tarihi, riyakârlık tarihidir.

en nihayetinde bir spor müsabakası kazanmışız; profesörü denize döktük diyor, gazetecisi büyük taarruz diyor, yazarı savaş tamtamları çalıyor. brezilya'nın, almanya'nın, ispanya'nın sporda yakaladığı başarıları yakalasak, kılıç kalkan kuşanıp viyana seferine çıkacağız demek ki.

kendilerine "muhalif" diyen hesaplara bakıyorum; milli takımın galibiyeti üzerinden türklük, bayrak, vatan edebiyatının binbir türlüsünü yapıyorlar. aynı hesaplar iktidarı, din, iman, kur'an edebiyatı yapmakla suçluyor. bu ülke tepeden tırnağa kadar hamasete batmış durumda.

kur'an, "akletmez misiniz?" diye sorar; dinci şarlatan, "aklınızı kenara bırakmadan dini anlayamazsınız" der. çünkü dinci şarlatan bilir ki, aklını kullananı hurafelerle kandırıp saltanat süremez, cin çıkarma adı altında tecavüz edemez, sömüremez, ezemez, köle gibi kullanamaz.

cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin en büyük avantajı, her şeyin hızlı bir şekilde ilerlemesi oldu. hızlı kabine toplantıları, hızlı karar alma süreçleri, hızlı hayata geçirilen politikalar, hızlı zamlar, hızlı fakirleşme ve hızlı tutuklanma.

şerefini satanı vücudunu satandan daha namussuz bulurum. ilki mevki ve makam hırsından, ikincisi geçim kaygısından çünkü.

şu kayyım işine toptan bir çözüm bulmamız lazım artık. mesela tüm belediyelere fatma betül sayan, tüm özel şirketlere merve kavakçı kayyım olarak atansın. ne giyeceğimize sevda türküsev, ne yiyeceğimize cem küçük, ne izleyeceğimize hilal kaplan karar versin. tek tek zor oluyor.

bu ülkenin düzelmesi için her şeye sıfırdan başlamalıyız bence. en başından. avcı toplayıcı evreden. bu mağara, burada barınılır. bu armut, dalından koparılıp yenir. şurada akan su, çömelerek içilir. bu ateş, yiyecekler pişirilir. tekerlek, yazı, pusula, çok sonraki işler.

türkiye'de nur topu gibi bir 15-25 yaş gençlik krizimiz var. hiçbir gelecek görmeyen, hiçbir değer tanımayan, öfkeli, tepkili, nefret dolu, küfürbaz bir gençlik. bunların topluma kazandırılmaları yolunda birtakım çalışmalar lazım. bu ciddi bir güvenlik meselesidir aynı zamanda.