Suriye; saha, masada kurgulanana uymayınca…
YAZI ARŞİVİ
Suriye’de sular durulmuyor; yeni bir iç savaş olasılığı kapıda. Türkiye de dahil, ABD ve Batı’nın desteğiyle Şam’da hükümet kuran HTŞ üzerinden dizayn edilmeye çalışılan ‘yeni’ Suriye dikiş tutmuyor, gerilim ve krizler çatışmaya dönüşme yolunda birikiyor. İstikrarı sağlayacağı iddiasıyla desteklenen Colani yönetimi, bizzat istikrarsızlığın kaynağı durumunda. Lazkiye ve Tartus’taki Alevilerden sonra en son Süveydâ’da Dürzi katliamıyla uğursuz sicillerine bir çentik daha attılar. Türkiye, HTŞ şemsiyesi altındaki selefi çetelerce işlenen her bir suçu ‘anlaşılır’ kılmaya çalışarak Colani’ye tam destek veriyor. Nasıl Alevi katliamı “Esad kalıntılarının isyanını bastırmak” şeklinde açıklandıysa, binlerce Dürzi’nin canice katledilmesi de “İsrail kışkırtmasıyla isyana kalkıştılar” yalanıyla servis edildi. Bu katliamları, Colani yönetiminin sağlayamadığı ‘otorite boşluğuyla ilişkilendirenler de oldu. Oysa söz konusu olan boşluk moşluk değil; cihatçı/selefi doğası itibarıyla toplumsal gerçekliklerle boğuşmak zorunda olan bir gericiliğin dışa vurumudur. İstenildiği kadar kravat takılsın; barışçı olamayacak, başka türlü davranamayacak bir gericilik bu. Böylesi bir gericiliğe destek veriliyor ve onun üzerinden hesaplar yapılıyor. Tutmayacak ve eninde sonunda iflas edecek hesaplar…
HTŞ yönetiminin dikiş tutmamasının önemli bir nedeni de “Suriye devrimi” diye sunulan Esad’ın devrilmesinin iç dinamikler üzerinden gerçekleşmemiş olmasıdır. Yıllar yılı süren savaşta, bir tarafta dünyanın her yerinden getirilip Suriye’ye sokulan cihatçı birikimi sağlayan, destekleyen, gerektiğinde maaşa bağlayanlar vb. ortada… Yine Esad iktidarı da önemli ölçüde dışardan destekli bu savaşta esas olarak Rusya ve İran desteğiyle ayakta kalabilmişti.
Özetle, esas olarak dış güçlerin dahliyle gerçekleşen Suriye’deki alt üst oluş sonrası aynı durum çok daha yüksek profilde devam etmekte. Dolayısıyla gerilim ve çatışma dinamikleri Esad’ın gitmesiyle sona ermedi. Zaten var olan ama Esad’lı koşullarda biraz geriden seyreden çelişki ve çatışma eksenleri öne çıktı şimdi. Dediğimiz gibi, HTŞ ve selefi güçlerin farklı yaşam biçimlerine olan tahammülsüz zihin dünyaları bu çatışma/savaş iklimini daha da keskinleştiren bir etken oluyor…
Sonuçta, Colani yönetiminin ABD-İngiltere-AB/Türkiye tarafından kendisine açılan diplomatik masalarda kazandığı defolu ‘meşruiyet’ ne kadar ‘ulusal’ ölçekte sunulursa sunulsun, onun doğası böyle bir misyona uygun değil. Giderek açığa çıkan budur. Colani’nin diplomatik labirentlerde edindiği eklektik, kırılgan meşruiyet, Suriye’nin önemli bir bölümü nezdinde gayrimeşru görülüyor ve bu makas giderek açılıyor. Bu asimetrinin daha uzun süre böyle devam etmeyeceği belliydi zaten.
Alevilere, Dürzilere yapılanlardan sonra iyice deşifre olan Colani cihatçılığının hedefinde şimdi Kürtler ve onların öncülüğünde kurulmuş SDG var. Toplumsal dayanaktan ve kapsayıcı karakterden yoksun olduğu halde İdlip’ten Şam’a getirilip yönetime oturtulan HTŞ’nin Ankara destekli otoritesine tabi kılınmaya çalışılan SDG’nin itirazı, gerçekte olmayan “Suriye’nin bütünlüğünü” bozan bir savaş nedeni sayılıyor. HTŞ yönetimiyle eş güdümlü olarak Ankara’dan tehditler yükseliyor. Türkiye dışında, Colani’ye diplomasi masalarında meşruiyet bahşeden güçlerin bu tutumlarında ısrar edip etmeyeceklerini göreceğiz. Türkiye’nin tutumu açık ama. Colani’ye destekten öte onu özellikle Kürtlere karşı (kolu kanadı kırılmış, kayıtsız şartsız itaat dışında) uzlaşmaz bir çizgiye zorladığı biliniyor. HTŞ’nin en son Paris’te yapılacağı belirtilen görüşmelerden çekilmesi de Ankara’ya bağlanıyor zaten.
Son gerilim süreci, ABD’nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Barrack’ın Kürtlere ‘had bildiren’ ve “Colani’ye destek, Kürtlere köstek” şeklinde değerlendirilen “TekTek”çi çıkışı sonrası başlamıştı. Rojava temsilcilerinin hiç de alttan almayan açık eleştirileri oldu Barrack’a. Dürzi bölgesindeki katliamın da Barrack’ın destek sözlerinden sonra edinilmiş özgüvenle gerçekleştirildiğini de not etmek gerekir. Bu noktadan sonra Kürt diplomasisi ve siyasi aktivitesi ivme kazandı. 8 Ağustos’ta Hasekê’deki yapılan ve bölgedeki bütün toplumsal kesimlerden temsilcilerin katıldığı, halen Süveyda’da kuşatma halinde tutulan Dürzilerin ve sahil bölgesindeki Alevilerin de desteğini alan ‘Kuzey ve Doğu Suriye Bileşenlerinin Ortak Tutum Konferansı’ bu bakımdan tarihsel nitelikte bir gelişmeydi. Kurgulanmaya çalışılan HTŞ merkezli denklemi kabul etmeyen, ademi merkeziyetçi bir demokratik standardı öneren önemli bir iç dinamik buluşmasıydı. Dürzi ve Alevilerin de katılacağı bir ulusal kongre toplanmasını da karar altına alan konferansın yankısı büyük oldu. Saha, masada kurgulanana uymuyordu! Şimdi Colani yönetimi ve bu konuyu adeta uzmanlık alanı olarak gören Dışişleri Bakanı üzerinden Türkiye, “uymazsanız uydururuz” tehditleriyle savaşı işaret ediyorlar. Görüntüleri yayınlandı, Süveydâ’daki bir hastanede sağlık personelini kurbanlıklar gibi diz üstü çöktürtmüş, itiraz eden birini de hemen orada infaz edip ayağından sürükleyen üniformalı çetecileri, “Suriye’nin bütünlüğünü sağlamakla” onore edenler; Hasekê Konferansını “Suriye’nin bütünlüğünü ve istikrarını bozucu” nitelikte buluyorlar! Böylesi bir yaklaşım bir ülkede asgari bir istikrar ve birlikte yaşam zemini sağlayabilir mi? Böyle bir iddia ya da vaat kimi ikna edebilir, kim inanır?!
Suriye tam bir laboratuvar, yazılacak çok şey var…
✒️ Vedat İlbeyoğlu yazdı: Suriye; saha, masada kurgulanana uymayınca… https://www.evrensel...